ATÖLYE STAJI: KENT DÜŞLERİ ATÖLYESİ X
Stajıma TMMOB Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi'nde olan 'X.Kent Düşleri Atölyesi'nde başladım. Atölyenin bu seneki konusu ''Özgürlük'' Mekanı Kentler üzerine. Türkiye'nin farklı okullarından Mimarlık öğrencileri ve aynı zamanda Heykel, Şehir Bölge ve Planlama gibi mimarlık dalıyla ilişkin farklı disiplinlerden öğrencilerin yer aldığı 150 kişilik öğrenci kadrosu farklı yürütücülerin bulunduğu 4 atölyeye ayrıldık. Atölyenin amacı, mimarlığın kamusal ve toplumsal sorumluluklarına yönelik farkındalık yaratmak. Bu yılki ''Özgürlük'' teması üzerinden de en başta düşündürmek ve sorgulatmak istenilen sorular ise şöyle...
Kentler, üretilen mekanlar ve üretimin mekanları olarak bazen yaşamı beslerken bazen ise yok edebilir; bu haliyle insan özgürlüğünün ya da köleliğinin koşullarını oluşturabilir...
Yaşadığımız yerlere bakıp kentlerin özgürlüğün mekanı olduğunu söyleyebilir miyiz? Ya da kontrol ve baskının mekanı mı kentler?
Bu sorunun yanıtını kim verebilir? Elbette sadece yönetim mekanizmaları değil.
Yanıtı o kentin sakinleri ve ziyaretçileri verebilir mi?
Günümüzde kentlerde sürdürülen yaşamı çekici hale getiren nedir?
Farklı bireysellikleri zedelemeden buluşturmak, sadece bireysel özgürlükleri değil kolektif özgürlükleri de bünyesinde var edebilmek mi? Doğayı merkezine alan bir yaşam kurmak mı?
Kent mekanında bu yaşam nasıl/nerede kurulur?
Çeşitlenecek deneyimlere açık olarak gündelik yaşamı anlamlı kılacak kamusal alanları ile mi?
Artık günümüzde bir kentin yüzü, ikonik yapıları olan kaleler, kuleler ve tapınaklar ile onların büyüklükleri değil; onları da içine alıp özgürleştirme deneyimi yaratan sokaklar, parklar, meydanlar, yani kolektif mekanların ekolojisidir.
Peki ya İstanbul? Bu yıl "Kent Düşleri Atölyesi" nde bu temayı geliştirmeye çalışacağız.
Yaşadığımız mekanların bütün koşullanmışlığına karşın ötesine geçerek "düşlerimizi" özgürlüğümüz için örmeye var mısınız?
21 Temmuz 2015 Salı
ATÖLYE ARA SUNUM
3. haftada atölyede bir ara sunum gerçekleştirildi. Her atölye kentteki düşlerini ve yaptıkları projelerini sundu.
Ben ve Derya Karaköy Meydanı'na kafayı takmıştık ve burası için bir şeyler yapmak istedik. Meydanda belli tek bir yöne yönlendirilmiş banklardan ve saksıların içine yerleştirilmiş cılız ağaçlardan rahatsız oluyorduk. Bu kamusal alanda sadece oturma anlayışıyla yapılmış banklar vardı ve kavuran güneşin altında gölge yapıcak hiçbir doğal yeşil yoktu bunun yerine saksıya ağaç dikerek kamusal alandaki yeşil anlayışlarını göstermişti burayı düzenleyenler. Biz de kamusal alanın tanımına baktık kamusal alan ne demekti? ve burdaki düzenleme sadece banklardan ve saksıdaki ağaç düzenllemelerinden mi ibaret olmalıydı? Kamusal alan tanımı;
Kamusal alanlar hangi kültürden, dilden ve sosyal statüden olursa olsun, her bireye sunulmuş veya açılmış alanlardır. 1950-1960'lı yıllarda "ortak" alanlar veya "yurttaşlara" ait alanlar şeklinde ortaya çıkan nitelendirmeler, 1970'li yıllarda 'kamusal alan' kavramına dönüşmüştür. Kamusal alanı kısaca;
- Ev dışındaki alanlar bütünü,
- Halkın karşılaştığı alan,
- Ekonomik yönüyle,ortaklaşa ekonominin merkezi öğesi,
- Sosyal yönüyle ortak bir dünyanın arabulucusu,
- Demokrasinin meşrulaştığı alan olarak tanımlamak mümkündür.
Anladığımız kadarıyla kamusal alan bir paylaşım alanıydı. Aynı zamanda kendisini soyutlamak ve tek kalmak 'her insan' içinde bir yalıtım alanı olmalıydı. Homo Ludens-oyuncu insan kavramı aklımıza geldi.
Bir kamusal alan aynı zamanda insanların eğlenebilecekleri nasıl bir alan olabilirdi? Sunumumuz;
Karaköy meydanında yapmak istediğimiz şey, aslında küçük bir enstalasyon çalışmasıydı. Alana bunu gerçekten kendi imkanlarımız ile uygulamak istiyoduk. Dünyadaki birçok kamusal alan düzenlemesine baktık. Bu düzenlemelerde deniz yoksa insanın suyla ilişki kurabileceği, dinlenilebilecek farklı kotlarda oturulabilir, yaslanılabilir alanlar oluşturulmuştu. Biz de hem dinlenirken birçok işlevi yerine getirsin hem de eğlenceli bir hal alıp çocuklara da hitap eden bir şey yapmak istedik. Meyve kasaları aklımıza geldi. En ekonomik ve en basit bu kasaları bir yerlerden toplayabiliriz diye düşündük. Bunları rengarenk boyama fikrimiz gelişti. Böylelikle bu kasaların geri dönüşüimünde onları bağlamından koparıp bambaşka bir bağlama da oturtmuş oluruz dedik. Bu rengarenk halleri çocukları cezbedicekti ve meydanda bunlarla oynayıp birini kaldırıp diğernin üstüne koymak isteyeceklerdi ve kendilerine özgür bir alan yaratmış olucaklardı. Aynı zamanda Rhinodaki grafik modellemelerde de görüldüğü gibi basamaklar tüneller gibi çocuklar için çeşitli boşluklar oluşturulup oyun mekanı haline gelebilir diye düşündük bu kasalar.
Yetişkinler için ise oturma, yaslanma, uzanma , daha yaşlılar için dinlenme alanları kasalar düzenlenerek oluşturulabilir. Sokak hayvanları için gölge boşluklar oluşrurulabilir. Kıyıya teması anlatmak için kıyıya doğru bir duvar haline getirilebilir. Ya da deniz işletmesindeki duvarın engelini anlatmak için de duvar oluşturulabir ve aynı zamanda kıyı kullanıma da yönelik bir mesaj içeriği olabilir diye düşündük. Bir de kasaların üzerine birtakım görseller-çizimler yapabiliriz diye düşündük. Bunlar 'kasayı istediğin yöne çek' gibi notlar. Bunun amacı da kuralı olmayan bir oyun bir kamusal-özgürlük alanı olduğunu anlatmak.Bir diğer fikrimiz kasaların üzerine Karaköy'ün tarihini anlatacak bir takım görseller yerleştirmekti.Tersane, vapur, çapa, perşembe pazarındaki zinciri, fileyi
surları galatayı kasalrın üstüne çizmek.
Bu kasaların tabiki ters kullanımı olup işlevi artırılabilirdi. Kasa ters konularak gazete buluşma noktası, kediler, köpekler için mama bırakma alanları oluşturulabilir. Ters ve düz konumlandırılması da tasarımda zenginlik kazanırıp işlevi artırır diye düşündük.
ATÖLYEDE ÜÇÜNCÜ HAFTA
Kentsel dönüşüm adı altındaki rant projelerine ve kamusal alanın bu kadar yanlış düzenlenmesine ilgim oldukça arttı ve çevreme daha dikkatli ve duyarlı bakmaya başladım.
Kamusal alan ve kentsel dönüşüm arasındaki ilişki:
Günümüzde oldukça birbiriyle bağlantılı olduklarını düşünüyorum. Kentsel dönüşüm adı altında yapılan 'bazı' projeler-yapılan siteler ortak kullanım alanı olan yolları kamusal alanları kapatıyor ve kendine bu hakkı görüyor. İnsanlar eskiden bu yolu kullanıp istedikleri yere gidebilicekken şimdi bu yolda engel olduğu için yani siteler bu yolları kapatıp kendi alanlarına aldıkları için gidecekleri yere dolanarak bir sürü yoldan geçmek zorunda kalıyorlar. İnsanın özgürlüğünü kısıtlamış oluyor bu noktada rant sahipleri.
Bu fotoğrafta yaşadığım yere yakın uzunca bir araba köprüsü var. Köprünün yan tarafında da yaya yolu mevcut. Fakat yer olduğu halde buraya insanların dinlenebileceği o çok bildikleri bir 'bank'ı bile koymamışlar. Bu teyzenin de belli ki evi köprünün üst tarafında(kentsel dönüşümünün yoğun olduğu bir bölge) elinde yaptığı alışverişle o upuzun köprü yolunda yorulmuş. İroniye bakınki kentsel dönüşüm proje levhasının önüne oturdu ve ok da onu gösteriyor, hedef almış...
20 Temmuz 2015 Pazartesi
ATÖLYEDE İKİNCİ HAFTAYA DEVAM
Atölye yürütücümüz Aylin Kartal'ın sunumuyla devam etti. Sunum, 'Antik Yunanda Demokrasi ve Özgürlük' hakkındaydı.
Bu sunumla beraber Antik Yunanlılar'ında özgürlük kavramı hakkında düşüncelerini öğrenmiş olduk.
Devamında yine yürütücümüz olan Eser Yağcı da bizlere 'İnsan-Mekan İlişkisi' hakkında bir sunum yaptı. Bu sunumda Eser hocanın üzerinde durduğu kavramlar üzerinden aldığım notlar:
-Aidiyet, mekan; İnsan çevreden aldığı etkileri mekana yansıttı.
-Gereksinimlerin değişmesi ve güç temsillerinin etkisi ile mekanlarda farklılaşma ortaya çıktı. Mekanda farklılaşma, her zaman toplumsal katmanlaşma, toplu yaşam alışkanlıklarında farklılaşmanın göstergesi oldu.
-Her fiziksel ve tinsel ortam ya da kabuller dünya üzerinde çeşitlenen kültürlerin/ antropolojik birikimlerin oluşmasını sağladı.
-Zamanla mekan temsili oluşmaya başladı.
-Aydınlanma; endüstrileşme, sanayi kentleri, serbest piyasa ekonomisi, yeni metropoller, kimlik ve temsil probleminin günlük hayatta her alana yerleşmesi.
-Estetik Kültür: standartlaşma/farklılaşma
-Mimarlık özerk bir disiplin haline geldi.
-20.yy ve estetiği Fordist(seri) 1890-1910 arası yapılanma ve yeni yaşam tarzlarını yansıtan biçimlerin dünyaya yayılması.
-Neokapitalizm; modanın kapitalizm ile evliliği.
-Farkli biçim ve stillerin oluşması. Beslenme, örtünme alışkanlıkları değişti.
-Böylelikle mekan hem bir 'ifade arası' hem de 'kimlik-imaj taşıyıcısı'.
-Haliç Tersane'leri kentin işleyişini çok etkiliyordu.(18.yy dan itibaren gelişmekte olan imar bölgesi)
-Perşembe pazarını otonom bir karakteri vardı. Hem dayanışma hem de rekabet ortamı vardı.
-Estetik kültür kentleşmenin(mekanda farklılaşmanın) gelişimi.
-Kentler aynı zamanda hiyerarşininde mekanları oluyor ve politikayla da ilişkilenmeye başlıyor. Karar sahipleri ortaya çıkıyor. Denetim ve kontrol mekanizmaları oluşuyor. ör. 'Ponoptikan Hapishanesi' Garden Cities of Tomorrow.
-1968 hareketi Paris'te patlıyor.
-Constant Niewenhuys-Hollandalı sanatçı- New Babylon ütopyası.Durumcu yaklaşımlar. 1959-74 Deli ve çocuk resimleri, grafittiler ile inceliyorlar.' Kobra' adlı bir hareket oluşturuyorlar.
-Homo Ludens- 20.yy
-New Babylon; İnsanların içinde olmadığı makinelerin üretimi. İnsanların kendi makinelerini kendilerinin üretmesi.
-Anti-Mimarlık, Anti-Planlama süreci başlıyor.
-Ludic(oyucu) yaklaşımlar.(1968-...) Eğlence kavramının kamusal alana yayılması.
-Başka bir yaşam arayışı, ütopyalar...
-Grafitticiler ' Bşz bu kentte varız, biz de bu mekanın parçasıyız' gibi izler bırakırlar.
-Savaş, deprem, mekanla aidiyetin koparılması.
-2000'ler 'parametrik tasarım', yeniden üretilen doğa.
Sonuç olarak mekanı bşr temsil alanı olarak yeniden kurgularken;
-Perşembe Pazarı'ndaki risk: Soylulaşma.
-Eski haritalara bakıp bölgenin ticaretini araştırmak.
-Birinin özgürlük alanını yaratması, diğerlerini köleleştirilmesi.
-Yelkenci Han'dan materyaller toplanabilir, neler geliyor, nereye akıyor, akşamında kimler geliyor, neler oluyor?
19 Temmuz 2015 Pazar
KARAKÖY GEZİSİNİN DEVAMI
Doğan Apartmanı:
Tarihi Doğan apartmanına girmek istedik. Fakat çok zor giriş izni alabildik. Burası ünlülerin rehabet ettiği İstanbul'un en pahalı sokağı olan Serdar-ı Ekrem Sokağı'nda yer alıyor. 1800'lerin sonunda İtalyan mimarisi ile inşa edilmiş.Burada Okan Bayülgen ve Acun Ilıcalı gibi ünlü isimler ikamet ediyorlarmış.
Serdar- Ekrem Sokağı ve çevresinde bir soylulaşma durumu oluşmuş. Ünlü tasarım mekanları,
pahalı kafeler var ve hala oluşmakta. Bunlar da Galata'yı ve Karaköy'ü oldukça değiştiren ve tarihi dokuyu etkileyen faktörler. Bu sokak artık her ekonomik durumdaki insanın buraya girmeden önce düşünmesine yol açan bir sokak haline gelmiş.
Böylelikle atölyede ilk gezimiz sonlanmış oldu. Karaköy'ü ve tarihi değişimi hakkında birçok bilgiyi yerinde inceledik ve tarttık.
ATÖLYEDE 2. HAFTA 1. GÜN-KARAKÖY GEZİSİ
İkinci haftanın ilk günü yürütücülerimiz Karaköy ve civarında bir gezi düzenlediler. Bu gezi kapsamında Karaköy Meydan(eski otopark-vapurların orası), Yelkenci Han, Kurşunlu Han, Galata ve çevresi, Şişhane, Tophane, Serdar-ı Ekrem Caddesi, Doğan Apartmanı, Perşembe Pazarı gibi bir çok yer gezdik. Oralardan bazı kareler...
Makaralar
Kurşunlu Han(1561-Mimar Sinan)
Düzenlenen Karaköy Meydanı:
Kamusal alan anlayışının sadece banklarla sınırlı olduğu ülkemizde Karaköy Meydanı'nda da betondan yapılmış banklar bulunuyor. Bu banklar insanları belli bir yöne doğru oturmaya dikte ediyor ve hareket ettirilip yönü değiştirilemiyor ve özgürlüğümüzü kısıtlıyor. Aynı zamanda güneşi fazlasıyla alan bu meydanda gölge sağlayabilecek doğal ağaçlar ve yeşil yok maalesef. Burayı düzenleyen insanlar çareyi saksıya hapsolmuş cılız ağaçlarda bulmuşlar! Biz de bari bu mahkum ağaçlara kelepçeler takalım, kafeslerin içine alalım dedik!
Graffittili Duvar-Engel:
Meydanın sol tarafından kalan Deniz İşletmeciliğine ait bu duvar vatandaşın kıyı kullanımına engel teşkil ediyor ve kamusal alan kullanımını kısıtlıyor. Bu işletmeye devasa boyutlarda turist gemileri yanaşıyor ve turistler bu binanın içinden ülkemize geçiş yapıyorlar. Tabi bu da kıyı düzenlemelerinde özelleştirmenin, kamusal alandaki özgürlüklerimize bir kısıtlama göstergesi oluyor.
İnsanlarımızın işe yaramayan kablolara olan çözümü... Tarihi dokuyu koruma ve düzen anlayışı...
...
Alexandre Vallaury'nin binanın üzerindeki imzası. Küçük boyutlarda yazılmış ve dikkat edilince gözüküyor. Fakat bugünkü binaların üzerine baktığımızda kocaman yazılarla inşaat şirketlerinin gözümüze soka soka adlarını yazdıklarını görüyoruz. Geçmişte ve bugün mimarlara verilen değerin farkını anlıyoruz..
Tarihi ziraat bankası önündeki engel.
Tarihi ziraat bankasındaki kadın ve erkeği temsil eden heykeller.
Galata Köprüsünün altı. Eskiden burada tek tük çok salaş mekanlar, çay ocakları varmış. Mimar Sinan öğrencileri burada çok ucuza çay içerlermiş ve ders çalışırlarmış. Şimdi ise lüks ve lüks olma yolundaki restaurantları görüyoruz. Bu restarurantlarda oturmadığımız ve yiyip içmediğimiz sürece bu tarihi köprüden İstanbul'u izleyemiyoruz. Kamuya malolmuş bu köprünün altı da özelleştirilmiş ve bizlerin kıyıyla ilişkisini kesmiş durumda maalesef. Özelleştirme, kentteki ortak paylaşım alanlarındaki özgürlüğümüzü kısıtlıyor!
Kadıköy-Üsküdar İskelesi:
İskelenin hemen çıkışındaki ruhsatsız Balıkçılar Çarşısı. Henüz yıkılmış durumda. Kim-
bilir yerine ne yapılacak? Böylelikle aklımıza 'rant' kelimesi geliyor...
Perşembe Pazarı'na doğru hala direnmekte olan bir tarihi bina... Tarihimizi ne kadar iyi koruduğumuza dair bir örnek(!)
Karaköy'de eskiden yaşayan Bizans'lılar Ceneviz'liler'in ticeret yapmasına izin vermişler ve Karaköy'de deniz ticareti gelişmiş Haliç Tersane'leri kurulmuş. Bundan dolayı Karaköy günümüzde dahi önemli bir liman kentidir. Hala deniz malzemelerinin üretimini ve şatışını yapan yerler Perşembe Pazarı'nda mevcut.
Yelkenci Han:
Eskiden beri burada gemi malzeme dökümleri yapılıyor. İçerisi oldukça esrarengiz ve esnafların döküm için kullandıkları ortak ateşten dolayı oldukça sıcak. Burada artık küçük döküm malzemeleri yapılıyor. Burdaki esnaflar oldukça özgür fakat büyük fabrikaların oluşumu onların zanaatini engelliyor ve gitgide işlerini azaltıyor.
Ziyaret ettiğimiz döküm işleri yapan zanaatkar. İçerisi 5 dakka bile durulmayacak nefes alınamayacak kadar sıcaktı.
Yapılmış-hazır ürünler.
Handaki esnafın özgürlüğü...
Makaralar
Zincirler
Kurşunlu Han(1561-Mimar Sinan)
Kurşunlu Han:
Perşembe Pazarı'nda bulunuyor. Alt katında üstüne yapılmış Ceneviz Kilise'sinin izleri, üst katta da ağır Osmanlı mimarisinin izleir görülür.
Han pazarın sonunda bulunuyor, kendisini oldukça gizlemiş durumda ve yay gibi nalbur malzemeleri satılıyor.
Arap Camii:
Fetih öncesinden kalan İstanbul'un tek gotik kilisesidir. (San Paolo Kilisesi) Fetihten sonra camiye çevrilmiş.
Haliç Metro Köprüsü:
Golden Horn soyutlanarak taşıma sistemi yapılan bu köprü İstanbul'un silüetini oldukça bozuyor ve engelliyor. Tarihi doku düşünülmeyip yapılan bu köprünün altı da oldukça işlevsiz. Metroya ulaşana kadar pek çok yol yürümek gerekiyor. Ceneviz'liler zamanından kalmış tek sur kapısı Yanık Kapı ile metro köprüsünün arasında 1.5 metre mesafe var. Kalan surlara hiç dikkat edilmemiş ve tarihi doku hala korunmuyor.
Köprü ve altındaki işletme...
Sur ve metro...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)